Bizi Takip Edin

Kültür Sanat

Hüseyin Rahmi Gürpınar

Yayınlandı

Tarih

“Gulyabani”, “Kaderin Cilvesi”, “Deli Filozof”, “Can Pazarı” ve “Ölüler Yaşıyor mu?” adlı romanların da aralarında bulunduğu çok sayıda unutulmaz esere imza atan gazeteci, yazar Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın vefatının üzerinden 79 yıl geçti.


Usta yazar, bazı kaynaklara göre 17 Ağustos, kimi kaynaklara göre ise 19 Ağustos 1864’te İstanbul’da dünyaya geldi. Hünkar yaveri Mehmet Sait Paşa ile Ayşe Sıdıka Hanım’ın oğlu olan yazar, üç yaşındayken annesini kaybetti.

Dört yaşındayken Girit’te asker olan babasının yanına giden Gürpınar, medrese eğitimine başladı. Gürpınar, 6 yaşında İstanbul’a geri döndü, çocukluğunu Aksaray’da anneannesiyle teyzesinin yanında geçirdi.

Yakubağa Mektebi’nin ardından bugünkü adıyla Pertevniyal Lisesi olan Mahmudiye Rüştiyesi’nde eğitimine devam eden usta kalem, 1878’de girdiği Mülkiye Mektebi’nin ikinci sınıfındayken hastalanarak yaklaşık bir yıl tedavi gördü. Bünyesi çok zayıfladığı için 1880’de okulu bıraktı.

“Gülbahar Hanım” adlı piyesi Aksaray yangınında yok oldu

Gürpınar, sağlık sorunları nedeniyle düzenli bir eğitim alamadığı için kendi kendini yetiştirdi. Henüz 12 yaşındayken yazdığı “Gülbahar Hanım” adlı piyesi diğer bazı kitaplarıyla birlikte Aksaray yangınında yandı.

İlk hikaye denemesi “İstanbul’da Bir Frenk” adıyla 25 Temmuz 1887’de Ceride-i Havadis gazetesinde yayınlanan yazar, yaptığı bir açıklamada şunları söylemişti:

“Basına Ceride-i Havadis gazetesiyle girdim. İlk yazım ‘İstanbul’da Bir Frenk’ başlıklı yazıdır. İstanbul’da bir Frenk makalesi, adımın yayılmasına sebep oldu. Tercüman’a çağırdılar. Beşir Fuat, o zaman benim için ‘Bu çocukta espri, komik var.’ demişti. Ondan sonra Şık’ı yazdım.”

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın dönemin yanlış Batılılaşma meselesini ele aldığı ilk romanı “Ayna”, 23 Nisan 1887’de Ahmed Midhat Efendi’nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika edilmeye başlandı. Eser 1889’da “Şık” adıyla kitap olarak basıldı.

Tercüman-ı Hakikat’ın maaşlı yazar kadrosuna alınan usta edebiyatçı, okuyucunun bilgi ve kültür seviyesini yükseltmek amacıyla edebi ve toplumsal konuları ele aldı, ayrıca Fransızcadan tercümeler yaptı.

Paul Bourget, Paul de Kock, Alfred de Musset gibi Fransız yazarları çeviren Gürpınar’ın “Mürebbiye”, “Metres”, “Tesadüf” ve “Nimetşinas” eserleri 1894’te geçtiği İkdam gazetesinde okuyucuyla buluştu.

1908’den itibaren tamamen yazmaya yöneldi

Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanının ardından resmi görevinden ayrılarak kendini tümüyle yazarlığa verdi.

Ahmet Rasim ile Gürpınar’ın aynı yıl yayımlamaya başladığı mizah dergisi “Boşboğaz ile Güllabi”, 37 sayı okuyucuya ulaştı.

İbrahim Hilmi Bey ile çıkardığı Millet gazetesi uzun ömürlü olmayan başarılı edebiyatçının, daha sonraki yazıları İkdam, Söz, Vakit, Son Posta, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde yer aldı.

Yazılarında 19 ve 20. yüzyıl başındaki İstanbul yaşamını gerçekçi bir biçimde yansıtan yazarın “Alafranga” adlı romanı sansürlendi. Eser 1911’de “Şıpsevdi” adıyla yeniden yayımlandı.

“Son Posta” gazetesinde 1924’te yayımlanan “Ben Deli miyim?” isimli romanı ahlaka aykırı bulunduğu için yargılanan yazar, bu davadan da beraat etti.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1936-1943’te Kütahya milletvekili olarak görev aldı.

Eserlerinde toplumsal değişimleri gözlemci mizah diliyle işledi

Usta yazar, eserlerinde, İstanbul halkının toplumsal, töresel yaşantısını, aile geçimsizliklerini, mahalle kadınlarının kavgalarını, batıl inançları, yaşadığı çağdaki Türk toplumunun geçirdiği kriz ve değişimleri gözlemci bir mizah diliyle ele aldı.

İstanbul’u tüm canlılığıyla anlatan Gürpınar, sokağı edebiyata taşıyan yazar olarak bilindi. Toplumcu bir sanat anlayışıyla yazılarını kaleme alan usta edebiyatçı, eserlerinde yalın bir dil kullanırken, çok okunan yazarlar arasında yer aldı.

Gürpınar, roman ve öykülerinde seçtiği tipleri seviyelerine uygun, ustaca konuştururken olayları hem komik hem acıklı yönleriyle anlattı. Ertem Eğilmez’in “Gulyabani” isimli romandan sinemaya uyarladığı “Süt Kardeşler” filmi bunun güzel bir örneği oldu.

Eserlerinde sıklıkla, zeki ve kurnazların, saf ve cahilleri kandırarak işlerini yürüttükleri çarpık bir düzenden kurtulmak için akılcı düşüncenin gelişmesi gerektiğini savunan yazar, yazılarında dar sokakları, ahşap evleri, konakları, yalıları ve çarşılarıyla İstanbul’u işledi.

Romanın yanı sıra hikaye ve tiyatro eserleri de kaleme aldı

Hüseyin Rahmi Gürpınar, milletvekili olduğu yıllar dışında yaşamını, 1912’de taşındığı Heybeliada’da geçirdi.

Türk edebiyatında daha çok romancılığıyla tanınmasına rağmen hikaye ve tiyatro türünde de eserler veren yazar, hayatı boyunca 41 roman, 9 hikaye ve 4 tiyatro eserinin oluşturduğu 54 ciltlik dev külliyata imza attı.

Gürpınar, 8 Mart 1944’te Heybeliada’da vefat etti ve Abbas Paşa Mezarlığı’na defnedildi.

Bazı eserleri vefatından sonra yayınlanan usta yazarın öykü, hikaye, roman ve tiyatro oyunu eserlerinin birçoğu şöyle:

“Sevda Peşinde” (1912), “Hayattan Sayfalar” (1919), “Hakka Sığındık” (1919), “Toraman” (1919), “Son Arzu” (1922), “Tebessüm-i Elem” (1923), “Cehennemlik” (1924), “Efsuncu Baba” (1924), “Meyhanede Hanımlar” (1924), “Tutuşmuş Gönüller” (1926), “Billur Kalp” (1926), “Evlere Şenlik, Kaynanam Nasıl Kudurdu” (1927), “Mezarından Kalkan Şehit” (1928), “Şeytan İşi” (1933), “Eşkıya İninde” (1935), “Ölüm Bir Kurtuluş mudur” (1954), “Namusla Açlık Meselesi” (1933), “Tünelden İlk Çıkış” (1934), “Gönül Ticareti” (1939), “Melek Sanmıştım Şeytanı” (1943), “Eti Senin Kemiği Benim” (1963)

Okumaya Devam Et
Yorum Yapın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kültür Sanat

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası antik tiyatroda konser verdi

Yayınlandı

Tarih

Editör

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Denizli’nin Pamukkale ilçesindeki Laodikya Antik Kenti’nde yer alan 2 bin 200 yıllık antik tiyatroda sanatseverlerle buluştu.Denizli Valiliği ve Denizli Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğindeki konseri yaklaşık 15 bin kişi dinledi

Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, konser öncesi yaptığı konuşmada, Laodikya Batı Tiyatrosu’nun depremler nedeniyle son 1700 yıl atıl vaziyette olduğunu, restorasyonu yapılarak ayağa kaldırıldığını söyledi.

Cumhuriyetin 100. kuruluş yıl dönümünde güzel etkinliklere devam edeceklerini kaydeden Zolan, “Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüz 1924 yılında bu orkestramızın ismini kendi bulunduğu makamla özdeşleştirmiş, ismi ‘Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’ olsun demiş. O günden beri o isimle sanatlarını icra ediyor. İnşallah el ele vereceğiz. Cumhuriyetimize en üst seviyede sahip çıkacağız. Atatürk’ümüze her zaman saygıların en üstünde saygı göstermeye devam edeceğiz. Bugün burada hür ve bağımsız yaşıyorsak Atatürk’ümüzün sayesindedir. Bunu hiçbir zaman unutmayacağız.” ifadelerini kullandı.UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde yer alan antik kentteki konserde Şef Rengim Gökmen yönetiminde soprano Görkem Ezgi Yıldırım ile tenor Mert Süngü eserler seslendirdi.

Okumaya Devam Et

Kültür Sanat

Yeşilçam’ın kralı: Ayhan Işık

Yayınlandı

Tarih

Editör

“Ayşecik”, “Sezercik”, “Acı Hayat”, “Küçük Hanım” ve “Kanun Namına” adlı yapımların da aralarında bulunduğu unutulmaz birçok Yeşilçam filminde başrol oynayan Ayhan Işık’ın vefatının üzerinden 44 yıl geçti.

Asıl adı Ayhan Işıyan olan sanatçı, 5 Mayıs 1929’da Selanik göçmeni bir ailenin 6. çocuğu olarak İzmir’de dünyaya geldi.

Sanatçı, 1967’de Ses dergisi için kaleme aldığı bir yazıda, yaşam hikayesini şu sözlerle aktarmıştı:

“Altı yaşındayken babasız kaldım. İlkokulu Bomonti’deki 44. Okul’da bitirdim. Ortaokula başladığım günlerde Babıali’ye geldim. Çünkü okula gidebilmek için çalışmak zorundaydım. Gazete ve dergilerde hikaye ve kapak resimleri çizmeye başlamıştım. İlk kazandığım parayı sanki dünmüş gibi hatırlarım; 14 lira. Eve koşup anneme verdiğim bu müjdeyi hiç unutmam. Yaz tatilinde Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası’nda kırık şişe kontrolörlüğü yaptım. Haftada 25 lira alıyordum. Vapurla gidip gelirken boş durmuyor, mecmuaların ısmarladıkları ve illüstrasyon denilen renkli resimleri çiziyordum. Şirket-i Hayriye’nin 63 numaralı Sütlüce vapuru, sanki benim resim atölyem olmuştu.”

Lisede Mahir İz, Salah Birsel ve Rıfat Ilgaz’ın öğrencisi olan sanatçı, senarist Safa Önal, karikatürist Ferruh Doğan ve ressam, karikatürist Semih Balcıoğlu ile okul arkadaşıydı.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisiydi

Ayhan Işık bir süre İstanbul Darphanesinde ressamlık yaptı.

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümünde okurken Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi olan sanatçı, okulda Fikret Otyam, Altan Erbulak, Remzi Raşa, Adnan Varınca, Nedim Günsür, Orhan Peker ve Turan Erol ile de dönem arkadaşıydı.

Sanatçı, akademiye devam ederken, yazı işleri müdürlüğünü Sezai Solelli’nin yaptığı, dönemin tek sinema dergisi olan Yıldız mecmuasına ressam olarak girdi.

Solelli’nin teşvikiyle derginin 1951’de açtığı “Artist” yarışmasına katılan sanatçı, Belgin Doruk ile birinci oldu ve 22 yıl kamera karşısında Doruk ile çalıştı.

Arkadaşlarının Hollywood starı Clark Gable’a benzettiği Ayhan Işık, yarışmadaki derecesinin ardından, Işıyan soyadını “Işık” olarak değiştirdi.

Usta sanatçı, yönetmenliğini ve senaristliğini Münir Hayri Egeli’nin üstlendiği, 1951 yapımı “Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan” filmindeki yardımcı rolüyle ilk kez beyazperdede gözüktü.

Oyuncuların hakları ve disiplini konusundaki ilkeli tavrıyla örnek oldu

Ömer Lütfi Akad ile de çalışmaya başlayan Işık, Akad’ın Türk sinemasında geçiş dönemini bitiren ve sinemacılar döneminin ilk örneği kabul edilen 1952 yapımı, “Kanun Namına” filmindeki rolüyle büyük beğeni kazandı.

Sanatçı, 1953’te akademiden mezun oldu. Aynı yıl Akad’ın “Katil” ve “Öldüren Şehir” filmlerinde oynayan Işık, 1955’te “Kardeş Kurşunu”, 1970’te ise “İngiliz Kemal Lawrence’e Karşı” filmlerinde rol aldı.

Ayhan Işık, 1957’de Osman Seden’in “Bir Avuç Toprak” filminde oynadı.

Hollywood yapımlarında da oynamak isteyen sanatçı, 1959’da ABD’ye giderek bazı filmlerde küçük roller aldı ve sinema konusunda araştırmalarda bulundu. Türkiye’ye döndükten sonra, setteki oyuncuların hakları ve disiplini konusunda ilkeli bir davranış sergileyen Işık’ın bu duruşu, Türk sinemasındaki birçok yapımcıya örnek oldu.

Edebi eserlerin sinema uyarlamalarında da rol alan sanatçı, Vedat Türkali’nin kaleme aldığı “Otobüs Yolcuları” filmiyle 1961’de yeniden Yeşilçam’a döndü. Sanatçının, aynı yıl Belgin Doruk’la rol aldığı “Küçük Hanım” filmi seyirci tarafından oldukça beğenildi.

Sanatçı, 1965’te Kemal Tahir’in “Namusum İçin”, 1969’da ise Peyami Safa’nın “Cingöz Recai” eserinin film uyarlamasında rol aldı.

Metin Erksan, Ertem Göreç, Halit Refiğ ve Memduh Ün ile de çalışan Işık, sergilediği rollerle birçok ödüle değer görüldü. Başarılı oyuncu, 1954’te Türk Filmleri Festivali’nde, 1962’de Ses dergisinin, 1965’te ise Artist dergisinin açtığı yarışmada “En Başarılı Erkek Oyuncu” seçildi.

Yeşilçam yıldızlarının 1970’lerde sahneye çıkma ve plak doldurma modasına uyan sanatçı, 1972’de Münir Nurettin Selçuk’tan ders alarak, klasik Türk müziği dalında sahne denemeleri yaptı ve 45’lik bir plak doldurdu.

Usta oyuncu, çeşitli reklam filmlerinde de rol aldı, 1975’ten sonra ise oyunculuğun yanı sıra yapımcı, senarist ve yönetmen olarak Türk sinemasına katkıda bulundu.

“Sinemacılık asla modern bir kölelik sistemine dönüşmemelidir”

Ayhan Işık, 1976’da başrolünde yer aldığı ve yönetmen koltuğuna oturduğu “Örgüt” filmini çekti. Aynı yıllarda İtalyan yapımcılarla çektiği ve başrolünü Klaus Kinski ile paylaştığı “La Mano Che Nutre La Morte” ve “Le Amanti Del Mostro” filmlerini yaptı. Bu filmler, İtalya’nın yanı sıra Avrupa’nın bazı ülkelerinde vizyona girdi ancak sansür nedeniyle Türkiye’de seyirciyle buluşmadı.

Yeşilçam’da genellikle tuttuğunu koparan, mert, bıçkın mahalle delikanlısı karakterlerine hayat veren sanatçı, 200’e yakın filmde rol aldı.

İzleyicilerin “Taçsız Kral” ismini taktığı Işık, Türk sinemasında yaşanan sıkıntılara ilişkin yaptığı bir açıklamada, şunları söylemişti:

“1958’de Hollywood’a gittim. Orada yaklaşık bir yıl boyunca bizim mesleğin ne tür kurallara bağlı yürütüldüğünü gözlemledim. Dışarıda film oyuncularına emekleri karşılığında vadeli senetler vermek gibi tuhaf uygulamalar yoktur, çalışma ve dinlenme saatleri titizlikle kontrol altına alınmıştır. Sendika bütün çalışmaları denetler. Piyasada hak ihlali yaratacak işlerin yapılmasına engel olur.

Eğer ki Yeşilçam’ın gelecekte genç insanları acımasızca yiyip yutan dev bir sömürü mekanizmasına dönüşmesini istemiyorsak, ne yapıp edip bir ‘Sinema Kanunu’ çıkartmalı, ciddi bir sendika kurmalı ve bütün personelin, daha mesleğe ilk adımını atar atmaz sigortalandırılması için gereken kanuni baskıyı işverenler üzerinde kurmalıyız. Ben kendi adıma film setlerinin bu ülkede hem oyuncu hem yönetmen hem de diğer teknik elemanlar için birer zulüm çekme yeri değil de profesyonel bir iş sahasına dönüşmesi için elimden her ne gelirse yapacağım. Sinemacılık asla modern bir kölelik sistemine dönüşmemelidir. Sinema bir sanat, sinemacı da bir sanatçıdır. Buna yakışır muamele görmelidir.”

İşine saygılı bir oyuncuydu

Sanatçının, 1970’li yıllarda yazmaya başladığı ve vefatından sonra tefrika halinde yayımlanan “Hayatım” adlı hatırat kitabı ile yazıp, çizdiği “Aşka İnanmıyorum” adlı resimli romanı bulunuyor.

Özel yaşamında gösterdiği özen ve eşine olan sevgisini her fırsatta dile getiren sanatçının, Gülşen Işık ile evliliğinden 1962’de kızı Serap dünyaya geldi.

Eşi Gülşen Işık, TRT Arşiv’de yer alan Haldun Dormen’le gerçekleştirdiği söyleşide şunları anlatmıştı:

“17 yıl evli kaldık. Sinemada yaşadığı problemleri her zaman eve getirirdi. Baştan sona bana anlatırdı. Sonra rahatlar ve uyurdu böylelikle. Ben sabaha kadar uyuyamazdım. Yapımcı olduktan sonra sorunlar daha da fazlalaştı. Yazıhanede gidip, film çektiği zamanlar ona yardım ediyordum. Her film çekiminde sabah 8’den akşam 8’e kadar yazıhanede otururduk. Herkesle ben muhatap olurdum. Yerine göre yumuşak, yerine göre sert biriydi. Çok farklı roller oynadığı için evde de çok farklı hallerde olurdu. Bazen rolünün tesirinde kalırdı.”

Sadri Alışık ile dostluğu

Sadri Alışık ile Ayhan Işık, 1951’de bir film setinde tanışarak, uzun yıllar birlikte çalıştı.

Özellikle “Küçük Hanım” serisiyle dostlukları pekişen ikilinin bağları zaman içerisinde olgunlaşarak, Işık’ın vefatına kadar hiç kopmadı. Türk sinemasında örnek gösterilen dostlukları sonucu ikili, “Yeşilçam’ın Bıçkın Delikanlıları” olarak anıldı. Sadri Alışık Kültür Merkezi tarafından uzun yıllar, Ayhan Işık adına özel ödüller verildi.

“Bir Yudum İnsan-Ayhan Işık” adlı belgeselde, sanatçı Çolpan İlhan, Ayhan Işık için şu değerlendirmede bulunmuştu:

“Bir görünen star Ayhan vardı, bir de dost, arkadaş, sevecen, bize yakın Ayhan Işık vardı. Star Ayhan Işık, starlığın bütün özelliklerini taşıyan ve ondan asla ödün vermeyen, her şeyin en iyisini yapan, her konuda çok dikkatli prensipleri olan ve sinemayı çok seven, mesleğinde en ufak bir taviz vermeden oyunculuğun onurunu her zaman iyi taşımış bir stardı. Bence Türk sinemasında Ayhan Işık bir efsaneydi. Onunla Türk sineması pek çok şey kazanmıştır.”

Ayhan Işık, 13 Haziran 1979’da İstanbul’da Bebek’teki evinin balkonunda istirahat ettiği sırada beyin kanaması geçirdi. Üç gün yoğun bakımda kalan sanatçı, 16 Haziran 1979’da henüz 50 yaşındayken hayatını kaybetti.

Okumaya Devam Et

Kültür Sanat

Çocuklara özel “Yaz Şenliği” 17 Haziran’da AKM’de başlayacak

Yayınlandı

Tarih

Editör

Çocukların sosyal ve sanatsal etkinliklerle buluştuğu Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Çocuk Sanat Merkezinde, 17 Haziran’da “Yaz Şenliği” başlayacak.

Çocukların sosyal ve sanatsal etkinliklerle buluştuğu Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Çocuk Sanat Merkezinde, 17 Haziran’da “Yaz Şenliği” başlayacak.

AKM’den yapılan açıklamaya göre, atölye, müzik, dans, resim, yaratıcı yazarlık, arkeoloji gibi çeşitli etkinliklerin düzenleneceği şenlik, 3 Temmuz-6 Ağustos’ta AKM’nin diğer alanlarına da yayılacak.

Çocukların kendi yeteneklerini keşfetmeleri ve kendilerini yaratıcı biçimde ifade etmeleri amacıyla şenlikte “Ritim”, “Erken müzik”, “Piyano”, “Keman”, “Resim sevinci”, “Seramik”, “Yaratıcı dans”, “Mini bale”, “Yaratıcı yazarlık atölyesi”, “Hikaye seslendirme atölyesi”, “Tavşan robotum”, “Akordeon takvim”, “Piri Reis ile denizlere yolculuk”, “Karagöz yapımı”, “Parmak kuklası”, “Kayıp Balık Nemo”, “Aya yolculuk”, “Çocuk Arkeologlar Kazıda Atölyesi” ve “Zıpzıp Ahtapot”un da aralarında bulunduğu çok sayıda atölye gerçekleştirilecek.

Detaylı bilgi için “akmistanbul.gov.tr” adresi ziyaret edilebilir.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar