Kültür Sanat
Tekin Akmansoy’un vefatının üzerinden 10 yıl geçti
Asıl adı Alptekin Akmansoy olan usta sanatçı, 20 Ocak 1924’te Denizli’nin Sarayköy ilçesinde dünyaya geldi.
Başarılı oyuncu, yaşamı boyunca birçok tiyatro oyununda ve dizide meddahlık geleneğini devam ettirmeye çalışan sanatçı,
Ailesiyle 1939’da Ankara’ya taşınan sanatçı, 17 yaşındayken halkevindeki tiyatro kurslarına başladı.
Necip Fazıl Kısakürek’in kaleme aldığı “Para” isimli oyunla profesyonel olarak ilk kez sahneye çıkan sanatçı, bir röportajında şunları söylemişti:
“Necip Fazıl, ‘Para’ isimli piyesinde, Feridun Çölgeçen’le bir ortaklık yapıyor ve Yardım Sevenler Derneği adına paralı oynuyorlardı. Ben de Halkevindeyim. ‘Sen oyna.’ diye beni çağırdılar ve ilk defa para alarak orada oynadım. O dönemde gezginci tiyatrolar gelirdi Denizli’ye. Babam bizi hep götürürdü. Onları dışarıda görürdüm papyonlarıyla. Hayranlıkla bakardım. Eski tiyatrocuların sanat terbiyesi bir başkaydı.”
Tekin Akmansoy, uzun yıllar çeşitli tiyatrolarda görev aldı. Ankara Atatürk Lisesinden 1942’de mezun olan sanatçı, Ankara Devlet Konservatuvarını bitirdiği 1947’de Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı olarak göreve başladı.
Tiyatrocu olmak için evden kaçtı
Tiyatroya aşkını her fırsatta dile getiren usta oyuncu, bir röportajında şöyle konuşmuştu:
“Gözümü tiyatroda açtığım yıllarda az seyirci ve az tiyatro vardı. Tiyatrocu olacağım diye evden kaçtım. Aileyi kandırıp konservatuvara girdim. Küstüler benimle. 4 sene eve girmedim. Devlet Tiyatrolarıyla başladığım zaman, biz sahnede 17 kişiydik, salonda izlemeye gelen 7 kişi vardı. Sonra salon 700 kişi oldu biz 17 kişi oynamaya devam ettik.”
Usta oyuncu, 1947-1971’de, Ankara Devlet Tiyatrosunda “Küçük Şehir”, “Alın Yazısı”, “Othello”, “Hülleci”, “Ayak Bağı”, “Gök Taşı” ve “Bal Sineği”nin de aralarında bulunduğu çok sayıda tiyatro oyununda yer aldı.
TRT’de 1974’te başlayan ve dünyada sitcom’un ilk örneklerinden biri olarak sayılan”Kaynanalar” dizisinde başrol oynayan sanatçı, 2004’e kadar, Kayserili uyanık iş adamı “Nuri Kantar” tiplemesini canlandırdı.
Tekin Akmansoy, kendisine büyük ün kazandıran Nuri Kantar karakterini 1975’te “Kaynanalar” ve “Nöri Kantar Ailesi” adlı sinema filmlerde de sürdürdü.
“Kaynanalar” dizisinin senaryosunu da kaleme alan Akmansoy, kızı Arzu Akmansoy ile dizinin yönetmenliğini de üstlendi.
Sanatçı, yönetmenliğini Ertem Eğilmez’in üstlendiği, 1974 yapımı “Köyden İndim Şehire” adlı komedi filminde, Kemal Sunal, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe ve Perran Kutman ile oynadı.
Usta oyuncu, uzun bir aranın ardından “Sonradan Görmeler”, “Emret Muhtarım” ve “Beybaba” adlı dizilerle yeniden televizyona döndü.
Devlet Sanatçısı unvanını 1988’de alan Akmansoy, 2006’da seyirciyle buluşan “İki Aile” dizisinde, “Tahir Pamukçuoğlu” karakterini canlandırdı.
TRT’nin hazırladığı “Meddah” adlı yapımda 1988-2002’de tek başına birçok tipe hayat veren usta oyuncu, ilk evliliğini Sevim Hanım ile yaptı ve bu evlilikten Alev Esen adlı kızı doğdu. İkinci evliliğini, Meral Akmansoy ile gerçekleştiren sanatçının, yönetmenlik yapan kızı Arzu Akmansoy dünyaya geldi.
Kariyeri boyunca 50 kadar oyuncu yetiştirdi
Arzu Akmansoy, babasının cenaze töreninde yaptığı açıklamada, duygularını şu sözlerle aktarmıştı:
“O benim her şeyim, canımdı. Arkadaşım, babam, her şeyimdi. Ben onu kaybettim diye düşünmüyorum. Çok büyük bir sanatçı diye düşünüyorum. Allah herkese böyle bir ömür nasip etsin. Babam gönüllerde hep yaşayacak.”
Diğer kızı Alev Esen ise “Babam benim de arkadaşım, dostumdu. Büyük oyuncu, büyük sanatçıydı. O kadar başarılıydı ki. Baba rolünü de çok güzel oynadı. Hepimizin içinde bir parça olarak gitti. Hepimizin, bütün Türkiye’nin başı sağ olsun. O bizim bir parçamızdı, ailemizin bir parçasıydı.” ifadelerine yer vermişti.
Tekin Akmansoy, 2011’de “2. Antalya Televizyon Ödülleri”nde ve 2008’de “35. Altın Kelebek”te “Onur Ödülü”ne layık görüldü. Birçok filmin yapımcılığın da üstlenen Akmansoy, yaşamı boyunca 50’ye yakın oyuncu yetiştirdi.
Usta sanatçı katıldığı bir televizyon programında tiyatro ve seyirciye dair düşüncelerini şu cümlelerle ifade etmişti:
“Eskiden Şehir Tiyatroları açılışlarını William Shakespeare eserlerinden yaparlardı. Artık bunlar unutuldu çünkü televizyon öyle bir seyirci yetiştirdi ki; sadece gözü ve kulağı olan tembel seyirci. Önemli olan toplumun en aşağısında bulunan insanları yukarıya çıkartmak. Tiyatronun değil seyircinin dönüşmesi lazım. Özellikle televizyonlar çok etkili silah ama Türkiye’yi öyle bir yere götürüyor ki, bize ait olmayan dizileri adaptasyon ismi altından benzetmeye çalışıyoruz.”
Zatürre teşhisiyle tedavi gördüğü hastanede, 12 Şubat 2013’te yaşama veda eden Akmansoy’un cenazesi, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda bulunan eşi Meral Akmansoy’un yanına defnedildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, usta oyuncunun vefatının ardından şu mesajı paylaşmıştı:
“Beyazperde ve tiyatro sahnelerimizin en değerli karakter oyuncularından olan merhum Tekin Akmansoy, canlandırdığı unutulmaz tiplemeleri ve gülen yüzüyle her zaman sevgi, saygı ve tebessümle hatırlanacaktır. Muhterem sanatçımıza Yüce Allah’tan rahmet, ailesine, sanat camiamıza ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.”
Tekin Akmansoy’un rol aldığı yapımlardan bazıları şöyle:
“İki Aile”, “Emret Bakanım”, “Emret Muhtarım”, “Beybaba”, “Sonradan Görmeler”, “Mezarımı Taştan Oyun”, “Kanlı Feryat”, “Kaderin Mahkumları”, “501 Numaralı Hücre”, “Kanlı Deniz”
Kültür Sanat
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası antik tiyatroda konser verdi
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Denizli’nin Pamukkale ilçesindeki Laodikya Antik Kenti’nde yer alan 2 bin 200 yıllık antik tiyatroda sanatseverlerle buluştu.Denizli Valiliği ve Denizli Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğindeki konseri yaklaşık 15 bin kişi dinledi
Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, konser öncesi yaptığı konuşmada, Laodikya Batı Tiyatrosu’nun depremler nedeniyle son 1700 yıl atıl vaziyette olduğunu, restorasyonu yapılarak ayağa kaldırıldığını söyledi.
Cumhuriyetin 100. kuruluş yıl dönümünde güzel etkinliklere devam edeceklerini kaydeden Zolan, “Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüz 1924 yılında bu orkestramızın ismini kendi bulunduğu makamla özdeşleştirmiş, ismi ‘Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’ olsun demiş. O günden beri o isimle sanatlarını icra ediyor. İnşallah el ele vereceğiz. Cumhuriyetimize en üst seviyede sahip çıkacağız. Atatürk’ümüze her zaman saygıların en üstünde saygı göstermeye devam edeceğiz. Bugün burada hür ve bağımsız yaşıyorsak Atatürk’ümüzün sayesindedir. Bunu hiçbir zaman unutmayacağız.” ifadelerini kullandı.UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde yer alan antik kentteki konserde Şef Rengim Gökmen yönetiminde soprano Görkem Ezgi Yıldırım ile tenor Mert Süngü eserler seslendirdi.
Kültür Sanat
Yeşilçam’ın kralı: Ayhan Işık
“Ayşecik”, “Sezercik”, “Acı Hayat”, “Küçük Hanım” ve “Kanun Namına” adlı yapımların da aralarında bulunduğu unutulmaz birçok Yeşilçam filminde başrol oynayan Ayhan Işık’ın vefatının üzerinden 44 yıl geçti.
Asıl adı Ayhan Işıyan olan sanatçı, 5 Mayıs 1929’da Selanik göçmeni bir ailenin 6. çocuğu olarak İzmir’de dünyaya geldi.
Sanatçı, 1967’de Ses dergisi için kaleme aldığı bir yazıda, yaşam hikayesini şu sözlerle aktarmıştı:
“Altı yaşındayken babasız kaldım. İlkokulu Bomonti’deki 44. Okul’da bitirdim. Ortaokula başladığım günlerde Babıali’ye geldim. Çünkü okula gidebilmek için çalışmak zorundaydım. Gazete ve dergilerde hikaye ve kapak resimleri çizmeye başlamıştım. İlk kazandığım parayı sanki dünmüş gibi hatırlarım; 14 lira. Eve koşup anneme verdiğim bu müjdeyi hiç unutmam. Yaz tatilinde Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası’nda kırık şişe kontrolörlüğü yaptım. Haftada 25 lira alıyordum. Vapurla gidip gelirken boş durmuyor, mecmuaların ısmarladıkları ve illüstrasyon denilen renkli resimleri çiziyordum. Şirket-i Hayriye’nin 63 numaralı Sütlüce vapuru, sanki benim resim atölyem olmuştu.”
Lisede Mahir İz, Salah Birsel ve Rıfat Ilgaz’ın öğrencisi olan sanatçı, senarist Safa Önal, karikatürist Ferruh Doğan ve ressam, karikatürist Semih Balcıoğlu ile okul arkadaşıydı.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisiydi
Ayhan Işık bir süre İstanbul Darphanesinde ressamlık yaptı.
İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümünde okurken Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi olan sanatçı, okulda Fikret Otyam, Altan Erbulak, Remzi Raşa, Adnan Varınca, Nedim Günsür, Orhan Peker ve Turan Erol ile de dönem arkadaşıydı.
Sanatçı, akademiye devam ederken, yazı işleri müdürlüğünü Sezai Solelli’nin yaptığı, dönemin tek sinema dergisi olan Yıldız mecmuasına ressam olarak girdi.
Solelli’nin teşvikiyle derginin 1951’de açtığı “Artist” yarışmasına katılan sanatçı, Belgin Doruk ile birinci oldu ve 22 yıl kamera karşısında Doruk ile çalıştı.
Arkadaşlarının Hollywood starı Clark Gable’a benzettiği Ayhan Işık, yarışmadaki derecesinin ardından, Işıyan soyadını “Işık” olarak değiştirdi.
Usta sanatçı, yönetmenliğini ve senaristliğini Münir Hayri Egeli’nin üstlendiği, 1951 yapımı “Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan” filmindeki yardımcı rolüyle ilk kez beyazperdede gözüktü.
Oyuncuların hakları ve disiplini konusundaki ilkeli tavrıyla örnek oldu
Ömer Lütfi Akad ile de çalışmaya başlayan Işık, Akad’ın Türk sinemasında geçiş dönemini bitiren ve sinemacılar döneminin ilk örneği kabul edilen 1952 yapımı, “Kanun Namına” filmindeki rolüyle büyük beğeni kazandı.
Sanatçı, 1953’te akademiden mezun oldu. Aynı yıl Akad’ın “Katil” ve “Öldüren Şehir” filmlerinde oynayan Işık, 1955’te “Kardeş Kurşunu”, 1970’te ise “İngiliz Kemal Lawrence’e Karşı” filmlerinde rol aldı.
Ayhan Işık, 1957’de Osman Seden’in “Bir Avuç Toprak” filminde oynadı.
Hollywood yapımlarında da oynamak isteyen sanatçı, 1959’da ABD’ye giderek bazı filmlerde küçük roller aldı ve sinema konusunda araştırmalarda bulundu. Türkiye’ye döndükten sonra, setteki oyuncuların hakları ve disiplini konusunda ilkeli bir davranış sergileyen Işık’ın bu duruşu, Türk sinemasındaki birçok yapımcıya örnek oldu.
Edebi eserlerin sinema uyarlamalarında da rol alan sanatçı, Vedat Türkali’nin kaleme aldığı “Otobüs Yolcuları” filmiyle 1961’de yeniden Yeşilçam’a döndü. Sanatçının, aynı yıl Belgin Doruk’la rol aldığı “Küçük Hanım” filmi seyirci tarafından oldukça beğenildi.
Sanatçı, 1965’te Kemal Tahir’in “Namusum İçin”, 1969’da ise Peyami Safa’nın “Cingöz Recai” eserinin film uyarlamasında rol aldı.
Metin Erksan, Ertem Göreç, Halit Refiğ ve Memduh Ün ile de çalışan Işık, sergilediği rollerle birçok ödüle değer görüldü. Başarılı oyuncu, 1954’te Türk Filmleri Festivali’nde, 1962’de Ses dergisinin, 1965’te ise Artist dergisinin açtığı yarışmada “En Başarılı Erkek Oyuncu” seçildi.
Yeşilçam yıldızlarının 1970’lerde sahneye çıkma ve plak doldurma modasına uyan sanatçı, 1972’de Münir Nurettin Selçuk’tan ders alarak, klasik Türk müziği dalında sahne denemeleri yaptı ve 45’lik bir plak doldurdu.
Usta oyuncu, çeşitli reklam filmlerinde de rol aldı, 1975’ten sonra ise oyunculuğun yanı sıra yapımcı, senarist ve yönetmen olarak Türk sinemasına katkıda bulundu.
“Sinemacılık asla modern bir kölelik sistemine dönüşmemelidir”
Ayhan Işık, 1976’da başrolünde yer aldığı ve yönetmen koltuğuna oturduğu “Örgüt” filmini çekti. Aynı yıllarda İtalyan yapımcılarla çektiği ve başrolünü Klaus Kinski ile paylaştığı “La Mano Che Nutre La Morte” ve “Le Amanti Del Mostro” filmlerini yaptı. Bu filmler, İtalya’nın yanı sıra Avrupa’nın bazı ülkelerinde vizyona girdi ancak sansür nedeniyle Türkiye’de seyirciyle buluşmadı.
Yeşilçam’da genellikle tuttuğunu koparan, mert, bıçkın mahalle delikanlısı karakterlerine hayat veren sanatçı, 200’e yakın filmde rol aldı.
İzleyicilerin “Taçsız Kral” ismini taktığı Işık, Türk sinemasında yaşanan sıkıntılara ilişkin yaptığı bir açıklamada, şunları söylemişti:
“1958’de Hollywood’a gittim. Orada yaklaşık bir yıl boyunca bizim mesleğin ne tür kurallara bağlı yürütüldüğünü gözlemledim. Dışarıda film oyuncularına emekleri karşılığında vadeli senetler vermek gibi tuhaf uygulamalar yoktur, çalışma ve dinlenme saatleri titizlikle kontrol altına alınmıştır. Sendika bütün çalışmaları denetler. Piyasada hak ihlali yaratacak işlerin yapılmasına engel olur.
Eğer ki Yeşilçam’ın gelecekte genç insanları acımasızca yiyip yutan dev bir sömürü mekanizmasına dönüşmesini istemiyorsak, ne yapıp edip bir ‘Sinema Kanunu’ çıkartmalı, ciddi bir sendika kurmalı ve bütün personelin, daha mesleğe ilk adımını atar atmaz sigortalandırılması için gereken kanuni baskıyı işverenler üzerinde kurmalıyız. Ben kendi adıma film setlerinin bu ülkede hem oyuncu hem yönetmen hem de diğer teknik elemanlar için birer zulüm çekme yeri değil de profesyonel bir iş sahasına dönüşmesi için elimden her ne gelirse yapacağım. Sinemacılık asla modern bir kölelik sistemine dönüşmemelidir. Sinema bir sanat, sinemacı da bir sanatçıdır. Buna yakışır muamele görmelidir.”
İşine saygılı bir oyuncuydu
Sanatçının, 1970’li yıllarda yazmaya başladığı ve vefatından sonra tefrika halinde yayımlanan “Hayatım” adlı hatırat kitabı ile yazıp, çizdiği “Aşka İnanmıyorum” adlı resimli romanı bulunuyor.
Özel yaşamında gösterdiği özen ve eşine olan sevgisini her fırsatta dile getiren sanatçının, Gülşen Işık ile evliliğinden 1962’de kızı Serap dünyaya geldi.
Eşi Gülşen Işık, TRT Arşiv’de yer alan Haldun Dormen’le gerçekleştirdiği söyleşide şunları anlatmıştı:
“17 yıl evli kaldık. Sinemada yaşadığı problemleri her zaman eve getirirdi. Baştan sona bana anlatırdı. Sonra rahatlar ve uyurdu böylelikle. Ben sabaha kadar uyuyamazdım. Yapımcı olduktan sonra sorunlar daha da fazlalaştı. Yazıhanede gidip, film çektiği zamanlar ona yardım ediyordum. Her film çekiminde sabah 8’den akşam 8’e kadar yazıhanede otururduk. Herkesle ben muhatap olurdum. Yerine göre yumuşak, yerine göre sert biriydi. Çok farklı roller oynadığı için evde de çok farklı hallerde olurdu. Bazen rolünün tesirinde kalırdı.”
Sadri Alışık ile dostluğu
Sadri Alışık ile Ayhan Işık, 1951’de bir film setinde tanışarak, uzun yıllar birlikte çalıştı.
Özellikle “Küçük Hanım” serisiyle dostlukları pekişen ikilinin bağları zaman içerisinde olgunlaşarak, Işık’ın vefatına kadar hiç kopmadı. Türk sinemasında örnek gösterilen dostlukları sonucu ikili, “Yeşilçam’ın Bıçkın Delikanlıları” olarak anıldı. Sadri Alışık Kültür Merkezi tarafından uzun yıllar, Ayhan Işık adına özel ödüller verildi.
“Bir Yudum İnsan-Ayhan Işık” adlı belgeselde, sanatçı Çolpan İlhan, Ayhan Işık için şu değerlendirmede bulunmuştu:
“Bir görünen star Ayhan vardı, bir de dost, arkadaş, sevecen, bize yakın Ayhan Işık vardı. Star Ayhan Işık, starlığın bütün özelliklerini taşıyan ve ondan asla ödün vermeyen, her şeyin en iyisini yapan, her konuda çok dikkatli prensipleri olan ve sinemayı çok seven, mesleğinde en ufak bir taviz vermeden oyunculuğun onurunu her zaman iyi taşımış bir stardı. Bence Türk sinemasında Ayhan Işık bir efsaneydi. Onunla Türk sineması pek çok şey kazanmıştır.”
Ayhan Işık, 13 Haziran 1979’da İstanbul’da Bebek’teki evinin balkonunda istirahat ettiği sırada beyin kanaması geçirdi. Üç gün yoğun bakımda kalan sanatçı, 16 Haziran 1979’da henüz 50 yaşındayken hayatını kaybetti.
Kültür Sanat
Çocuklara özel “Yaz Şenliği” 17 Haziran’da AKM’de başlayacak
Çocukların sosyal ve sanatsal etkinliklerle buluştuğu Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Çocuk Sanat Merkezinde, 17 Haziran’da “Yaz Şenliği” başlayacak.
Çocukların sosyal ve sanatsal etkinliklerle buluştuğu Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Çocuk Sanat Merkezinde, 17 Haziran’da “Yaz Şenliği” başlayacak.
AKM’den yapılan açıklamaya göre, atölye, müzik, dans, resim, yaratıcı yazarlık, arkeoloji gibi çeşitli etkinliklerin düzenleneceği şenlik, 3 Temmuz-6 Ağustos’ta AKM’nin diğer alanlarına da yayılacak.
Çocukların kendi yeteneklerini keşfetmeleri ve kendilerini yaratıcı biçimde ifade etmeleri amacıyla şenlikte “Ritim”, “Erken müzik”, “Piyano”, “Keman”, “Resim sevinci”, “Seramik”, “Yaratıcı dans”, “Mini bale”, “Yaratıcı yazarlık atölyesi”, “Hikaye seslendirme atölyesi”, “Tavşan robotum”, “Akordeon takvim”, “Piri Reis ile denizlere yolculuk”, “Karagöz yapımı”, “Parmak kuklası”, “Kayıp Balık Nemo”, “Aya yolculuk”, “Çocuk Arkeologlar Kazıda Atölyesi” ve “Zıpzıp Ahtapot”un da aralarında bulunduğu çok sayıda atölye gerçekleştirilecek.
Detaylı bilgi için “akmistanbul.gov.tr” adresi ziyaret edilebilir.